farkındalık
lao tzu
öykü
Hayatın Sırrı Anı Yaşamakta!
Sürekli söyleyip duruyorum "Anı Yaşa"yın diye. Kimisi gülüp geçiyor, kimisi ne diyor bu yine diyor kimisi ise hiç duymuyor bile. Ne var ki yaşadıkça öğrenilebilen gerçek şu ki; geçmişe ya da geleceğe takıntılı yaşadığınızda hayatınız sizi bir yere götürmüyor. Çünkü aklınızda hep ama'larla, keşke'lerle, neden'lerle yaşayıp duruyorsunuz. Oysa kendinizi akışa bırakıp anı yaşamayı deneseniz hayat algınız tamamıyla değişecek. Nasıl mı? Haydi gelin ünlü Çin filozofu Lao Tzu'nun öyküsüne bir bakalım, bize ne anlatmak istemiş?
Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama Kral bile onu kıskanırmış. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, Kral bu at için ihtiyara büyük bir servet teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış. “Bu at, sadece bir at değil benim için; bir dost, insan dostunu satar mı?” demiş. Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış: “Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın” demişler.
İhtiyar: “Karar vermek için acele etmeyin” demiş. “Sadece at kayıp” deyin, “Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.”
Köylüler ihtiyara kahkahalarla gülmüşler. Aradan 15 gün geçmiş ve at bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Bunu gören köylüler toplanıp ithiyara gidip özür dilemişler. “Babalık” demişler, “Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var.”
“Karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar. “Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz.”
Köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga geçmemişler ancak içlerinden “Bu ihtiyar sahiden saf” diye geçirmişler. Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini sağlayan oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara. “Bir kez daha haklı çıktın” demişler. “Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demişler. İhtiyar “Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz” diye cevap vermiş.
“O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağını asla bilemezsiniz.”
Birkaç hafta sonra düşmanlar hanedanlığa çok büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere gönderme emrini vermiş. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş.
Köylüler, gene ihtiyara gelmişler. “Gene haklı olduğun kanıtlandı” demişler. “Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler, belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer…”
“Siz erken karar vermeye devam edin” demiş, ihtiyar. “Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor.”
Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlamış:
“Acele karar vermeyin. Hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar; aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.”
“Acele karar vermeyin. Hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar; aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.”
Bir pazar günü öyküsü olmuş olsun bu ve herkes kendi çıkarımını yapsın. Dilerim hayata dair hatalarınızda size yol gösterir. Sevgiyle kalın...
Güzel hikâye de böylesi zor. Ağzın sussa zihnin susmaz
YanıtlaSilZaten iş zoru başarmak ;) Zihnimize neden hakim olamayalım ki?
SilÇok güzel bir hikaye. Daha önce bir kaç sefer daha okumuştum, arada hatırlamak iyi oluyor gerçekten.
YanıtlaSilHep olmayan şeyleri tasavvur etmeyi seviyor insan. Oldu ve bitti demeyi.
Baktığımızda bunu demeyen insanlar yazmış hep tarihi. En güzel örneği de kendi kurtuluş mücadelemiz. Lao Tzu gibi daha bir şey bitmedi, durun hele diyerek çıkmışlar yola.
Hayatta iyi ve doğru işler yapmanın yolu anı yaşamaktan geçiyor, geçmiş ve gelecek insanı yutuyor, kaybediyor yoksa.
Çok teşekkürler, biraz uzun bir yorum oldu. İnsanı düşündürüyor, yazmadan edemedim. :)
Uzun olması her zaman güzeldir teşekkür ederim. Çok haklısın, her şey bitti diyip mücadele etmeselerdi, ki koşullar da ona işaret ediyordu, kim bilir ne haldeydik. Yılmadılar amaçlarında yol aldılar ve değişime dünya bile şaşırdı. Bizler de aynını yapmalıyız.
SilHikaye çok güzel ama galiba ben keşkeler ile yaşamaya alıştım :)
YanıtlaSilAma keşkeler insanı hiçbir zaman mutlu etmez aksine depresyona sürükler. Bu nedenle bence hemen keşkelerden kurtul. Zaten keşke dediğin şey her ne ise olması gerektiği gibi oldu başka bir seçenek yoktu. Bir de böyle düşün. Sevgiler :)
Silne kadar da güzel bir hikaye anı yaşamakla ilgili çok teşekkürler paylaşım için :)
YanıtlaSilBen teşekkür ederim yorumun için. Sevgiler :)
SilYazınızı okudum ve kendimi mutlu hissettim.
YanıtlaSilNe güzel, sizi mutlu hissettirebildiğime çok sevindim:)
SilYaşam tesadüfler üzerine kurulmuş. Bazen bulunduğumuz yer bazen o yerde bulunduğumuz zaman bize neler kazandırıyor ya da kaybettiriyor bilemeyiz. Yaşama renk katan da bu bilinmezlik olmalı... :)
YanıtlaSilKesinlikle öyle ve bu bilinmezliğe giden yolu biz şekillendirebiliyorsak o yaşam en iyi yaşanan hayat olmalı :)
SilBen de daha önceden biliyordum hikayeyi ama bazen bildiklerini anımsamak o ana tekrar yol gösterici oluyor.Önceden sevgi, yürek sözcüklerini sıkça kullanmak arabesk gelirdi.Artık daha başka anlamlar yüklü ağzımdan çıkan bu sözcüklerin içinde.O yüzden zihnimizde kalbimizden gelen sevgiyle sahip çıkmalıyız diyorum.Yazılarınızı hatta cevaben olan yorumlarınızı;) okumak büyük keyif...
YanıtlaSilYorumunuzu okumak bana nasıl keyif verdi bilemezsiniz çok teşekkür ederim :) İnsan değişmez lafı ne kadar çok kullanılsa da kendimden biliyorum ben, geçen seneki ben değilim mesela. Tıpkı söylediğiniz gibi zamanla değişiyor ve bildiğimiz şeylerle tekrar karşılaştığımızda farklı şeyler hissediyoruz. Bence iyi ki de değişiyoruz yoksa çok sıkıcı olurdu hayat ;)
SilAğzınızdan çıkan bu anlam dolu sözcüklerin gerçeğe dönüşmesi dileğimle...
Güzel hikaye.Kısaca acele işe şeytan karışır:)
YanıtlaSilMaalesef hiç alakası yok bence bir kere daha okuyun hikayeyi :)
SilBu hikayeyi çok severim . Arada bir okuyup kendimiz e hatirlatmak gerek . Teşekkürler paylaşım için
YanıtlaSilÇok doğru. Ben teşekkür ederim yorumun için.
SilSevgili Serhat'ın yorumu üzerine gelip okudum hikayeyi.. Daha önce okumamıştım ama çok beğendim. Ne büyük bir hayat dersi.. Ellerinize, emeğinize sağlık.
YanıtlaSilSevgiler :)
Hepimiz kendimize göre çıkarımlarımızı yapabildiysek ne mutlu. Teşekkür ederim yorumunuz için. Sevgiler.
SilAcele kararlar vermek sanırım en büyük hatalarımızdan biri....
YanıtlaSilÖyle maalesef. Ahh keşke kendimize bir dur diyebilsek.
SilGüzel bir hikaye hayatın bize ne getireceğini bilemiyoruz. Bu yüzden hemen karar verip olayları bir sonuca bağlamak gerçekten yanlış olabiliyor çünkü umudumuzu kaybedip mücadeleyi bıraktığımız zamanlar olabilir.
YanıtlaSilİşte tam da bu yüzden bizi yıldıran seslere kulak vermemeyi öğrenmeli pes etmeden yola devam etmeliyiz.
Silsana katılmıyorum sinemcik.. anı istediğin an yaşayamazsın.. mesela kavga ettin karakola düştün.. orda neyin ânını yaşayacaksın. Ya da araba çarptı seni acile kaldırdılar; 5 doktor başında durmuş sana dikiş atıyorlar. nasıl bi an yaşayacaksın. söyler misin sinem..
YanıtlaSilMerhaba pisipisi,
SilElbette ki bana katılmak zorunda değilsin. Zaten kavramı tam olarak anlayamadın sanırım. Eğer anı yaşarsan "mesela kavga ettin" diye bir örnek veremezsin çünkü anı yaşayanlar kavga etmeye gerek duymazlar. Yaşanan olay karşısında tepki vermez ve bunun ileride ne getireceğini beklerler.
Söylediğin gibi bir kaza geçirdiğindeyse olay bambaşka bir boyut kazanır. Olaylar senin kontrolünden çıkmıştır ve kendi seyrinde ilerler. Yani dolayısıyla bu kez anı yaşamak zorunda kalırsın.
Tüm bunların haricinde bana hitap tarzını beğenmediğimi de söylemeliyim. İsimlere bu tarz cik, cık gibi ekler takılmasını hoş bulmuyorum.
Herkes kendi hayatını kendine göre yaşamakta özgürdür. Nasıl mutlu oluyorsanız öyle yaşayın.
Sevgiler :)