Şanlıurfa, Balıklı Göl ve Fazlası

Trenle Gap Turu serüvenim yeni bir varış noktasıyla devam ediyor. Harran'ı gezmiş, yöreye özgü evleri gezip yine yöreye özgü şeyler almıştık oradan. Harran yazısını merak edenler için tık tık diyelim. Harran'dan hemencecik geçtik Şanlıurfa'ya. Hava tabii ki iyice sıcak olmuştu. Şehir turuna çıkmadan önce rehberimiz hepimizi salıverdi şehre ve "haydi karnınızı doyurun" dedi. Eee Urfa'da ne yenir? Tabii ki bu:

Sabah sabah ne bu şimdi Sinem diyenleri duyar gibiyim ama Urfa yazısının başındaki görsel bu olmalı diye düşündüm :) Tüm grup karnını bir güzel doyurduktan sonra buluşma noktamızda toplandık vee şehrin merkezi kabul edilen içinde Balıklı Göl'ün de bulunduğu o kocaman, yemyeşil parka doğru yola çıktık.

Balıklı Göl ve çevresi gittiğimiz dönemin bayram tatiline denk gelmesi sebebiyle oldukça kalabalıktı. Hem yerel halk, hem yerli hem de yabancı turistler göl ve çevresini tıklım tıklım doldurmuştuk desem yalan olmaz. Balıklı Göl'ün muhteşem bir de efsanesi var. Etkilenmemek elde değil. Bilmeyenler için bir de burada anlatalım.

Zulmü ile çevresine korku ve dehşet saçan Nemrut bir gün bir rüya görür ve bu rüyasını yorumlatır. O yıl doğacak erkek çocuklarından birinin onun hükümdarlığına son vereceği yorumunu duyunca tahmin ettiğiniz emri verir. Bu yıl doğan bütün erkek çocuklarının boynu vurula!

İbrahim Peygamberin annesi Sara Hatun bu haberi duyunca kaçar ve bir mağaraya sığınır. Çocuğunu bu mağarada doğurduktan sonra dallardan bir beşik yapar ve çocuğu orada bırakır. Çocuğu bir dişi ceylan emzirerek büyütür. Aradan günler geçer ve bir gün Nemrut'un askerleri çocuğu mağarada bulup Nemrut'a getirirler. Hiç çocuğu olmayan Nemrut, onu çok sever ve yanına alıp büyütür. 

Nemrut'un yaptığı zulümleri görerek büyüyen Hz. İbrahim tüm bunlara karşı çıkar ve putlara tapmanın yanlış olduğunu etrafına anlatmaya başlar. Halk korkudan hiçbir şey söyleyemese de Nemrut'un diğer evlatlığı Zeliha ona inanır. İkisi arasında bir sevgi bağı oluşur. 

Günün birinde herkes bir törene gitmişten Hz. İbrahim saraydaki bütün putları bir baltayla parçalar. Döndüklerinde olanları gören rahipler hemen Nemrut'a gidip bunu Hz. İbrahim'in yapmış olabileceğini söylerler. Nemrut bir kurul kurar ve Hz. İbrahim'i yargılatır. İbrahim, "balta kimdeyse bu işi o yapmıştır" der. Nemrut ise öfkelenip, "bir taş parçası bu işi nasıl yapabilir?" der. Hz. İbrahim de "her şeyi yarattığına inandığınız bu taş parçaları neden bunu da yapamasın. Bu taş eğer tanrı ise neden diğerlerini kırmasın?" deyince Nemrut ve etrafındakiler İbrahim'in üzerine yürürler ve Nemrut onun yakılmasını emreder.

Bir sürü odun toparlanıp bir yere yığılır. Günümüzde Urfa kalesinin bulunduğu tepeye de 2 adet büyük sütun yaptırılır. Hz. İbrahim'in bu iki sütundan mancınıkla aşağıdaki odunların yakıldığı ateşe atılması kararlaştırılır. Zeliha her gün babasına yalvarsa da onu bir türlü yumuşatamaz. İbrahim mancınıkla ateşe atılır ama tam düşeceği sırada ateş göle, odunlar da balığa dönüşür. Balıklar yandıkları için üzerlerinde siyah lekeler oluşur. Bu göle Halilürrahman Gölü adı verilir. Bu gölün hemen yanı başında bulunan Zeliha'nın gözyaşlarından oluştuğu söylenen küçük göle de Aynızeliha Gölü denir. Halkın inanışlarına göre göl ve gölün içindeki balıklar kutsal kabul edilir. Göldeki balıklara zarar verenlerin öleceğine ya da başına bir bela geleceğine inanılır.

Efsanelere inanır mısınız inanmaz mısınız bilemem ama ortam güzel, ortam yemyeşil ve ortam kesinlikle insanı dinlendiriyor. Yalnızca havuza yaklaşırken dikkat edin. Ben manzaranın keyfini çıkartırken 1 turist sularla kavuştu biri de kavuşmak üzereyken yakaladılar :)

Burası Hz. İbrahim'in doğduğu söylenen mağara. Balıklı Göl'ün içinde bulunduğu parktan yöresel ürünlerin satıldığı çarşıya doğru yürürken mutlaka görürsünüz. Kalabalık sayesinde ilginizi mutlaka çekecektir. İçeriye girip girmemek tamamen size kalmış fakat söylemem gereken içerisinin çok ama çok havasız olduğu ve maalesef çok kötü "ayak" koktuğu. Temizlik dini olarak lanse edilen dinin böyle kutsal mekanlarına daha da bir özen gösterilmesi gerekir diye düşünüyorum. Girip fotoğraf çekip, çıkmam bir oldu çünkü ilk nefesimden sonra bir daha içeride nefes almak istemedim. 

Park içerisinde dolaşmaya devam ettikçe çok farklı manzaralarla karşılaşacaksınız. Manzaralar, camiler, güvercinler, ... Fotoğraf çekmeyi sevenler için bir mabet olarak adlandırılabilir burası. Çimlere yayılmış, ağaçlara yaslanıp düşüncelere dalan insanlar ve daha neler neler. 

Burada gezerken etrafta birçok kişiyi bir yerlere dalmış gitmiş bulabiliyorsunuz. Grubumuzdan birkaç kişiye habersiz çektiğim böyle pozlarıyla sürprizler yaptım. Gezinin her noktasından olduğu gibi bu noktasından da oldukça etkilendik. Boşuna peygamberler şehri demiyorlar ya buraya.

Balıklı Göl'ün olduğu park gez gez bitmiyor kısacası. Gölden başınızı kaldırıp baktığınızda efsaneye konu olan kocaman sütunları görebilirsiniz. Bu bölge aynı zamanda Şanlıurfa Kalesi'nin de bulunduğu bölge. Oraya çıkmak için ise o tarafa doğru yürüyüp merdivenleri takip etmeniz yeterli. Kaleyi gezip Şanlıurfa manzarasını seyrettikten sonra da aşağıya iniş için tünelleri kullanmanız iyi bir tercik olabilir. Hem serin serin yol almış olursunuz hem de kendinizi o günlerde hissedebilirsiniz. Bu güzel gezintinin ardından hem yöreye özgü kahvelerin tadına bakmak hem de dinlemek amacıyla Şanlıurfa'nın ünlü hanlarından Gümrükhan'a gittik.

Diyarbakır'daki Hasan Paşa Hanı'ndan sonra beni çok da fazla etkilemese de bu han da görülmeye değer diyebilirim. Burası daha çok oturup bir şeyler içmek, dinlenmek için kullanılan bir han. Hasan Paşa Hanı ise her haliyle turist çekebilecek bir yerdi. Hasan Paşa Hanı'nı da anlattığım Diyarbakır yazım için tık tık.

Şanlıurfa gezimiz akşam da sıra gecesiyle devam etti. Çok ama çok eğlenceli geçen bu geceyi de yakında sizlerle paylaşıyor olacağım.

Gap Turu yazılarının tümüne ulaşmak için ise buraya tıklayabilirsiniz.