çizgili pijamalı çocuk
film
film tavsiyesi
film yorumu
kitap ağacı
movie
sinema
the boy in the striped pyjamas
Çizgili Pijamalı Çocuk - The Boy in the Striped Pajamas
Kitap Ağacı'yla yaptığımız pazar gecesi sineması etkinliğinin bu haftaki filmi Çizgili Pijamalı Çocuk'tu. Hep izlemek istediğim ama erteleyip durduğum bu filmi yine birçok kitap severle birlikte izleme şansına eriştim.
Film Hitler döneminde oluşturulan Yahudi kamplarında yaşananlardan ve bunlara şahit olup olanlara inanamayan belki de inanmak istemeyen bir çocuktan bahsediyor.
Babası rütbeli bir asker olan Bruno Berlin'de olanlardan habersiz yaşayan 8 yaşında bir çocuk. Lüks içinde yaşayıp, arkadaşlarıyla oyun oynamaya bayılan Bruno babasının asker oluşuyla da büyük bir gurur duyuyor. Günün birinde bir Yahudi kampının başına geçmek üzere görevlendirilen babası sayesinde ailecek başka bir eve taşınıyorlar ve tüm aile karşılaştıkları şeyler yüzünden resmen kabuk değiştiriyor.
Ablası tam bir Yahudi düşmanı olup çıkıveriyor. Annesi kamptaki Yahudilerin fırınlara sokulup yakıldığını öğrendiğinde dünyası yıkılıyor. Babası ise anlam veremediğim, aklımın, mantığımın almadığı bir soğukkanlılıkla görevine devam ediyor.
Yeni eve bir türlü alışamayan ve arkadaşsız çok sıkılan Bruno'nun mutfaklarına sebze getiren adamın neden pijamayla dolaştığını sorgulamasıyla başlayan günleri evden kaçıp kampta kalan bir çocukla karşılaşmasıyla değişiyor. Çocuk saflığıyla Shimuel'in anlattıklarını bir türlü kabullenemeyen Bruno bir süre sonra ona yemek de götürmeye başlıyor. Günün birinde babasının kaybolduğunu öğrenince kampa girip babasını birlikte aramayı teklif ediyor.
Böylece Shimuel'in ona getirdiği, hep pijama zannettiği numaralı esir üniformalarından birini üzerine geçirip kampa giriyorlar. Birlikte koğuş koğuş Shimuel'in babasını ararlarken birden askerler tarafından sürüklene sürüklene bir yere götürülüyorlar. Öyle korkuyorlar ki birbirlerine tek söz bile edemiyorlar.
Gittikleri yerde üzerlerindekileri çıkarmaları isteniyor. Çırılçıplak onlarca Yahudi büyük bir korkuyla kapalı bir odaya alınıyor ve üstlerine kalın demir kapılar kapanıyor. Tepelerinden aşağıya dökülen barutla birlikte dünyamızın belki de en büyük insanlık suçu onlarca defa işlenip duruyor.
Bu sahne tüylerimi öylesine diken diken etti ki hissettiklerimi anlatabilecek kelime bulamıyorum. Hiçbir şey bu yapılan caniliğin nedeni olamaz. Nasıl böylesine insanlıktan çıkılabildiğine anlam veremiyorum. O kampları gezip gördüm. Resimlerine bakarken, kaldıkları odalarda gezerken bunları yapanlara lanet edip durdum. Bu dünyada eğer bir ceza mekanizması varsa ceza çekmesi gereken yegane kişiler bunları yapanlardır bence.
Bu filmde caniliği, saflığı ve ölümü göreceksiniz. Dayanırım diyorsanız iyi seyirler dilerim.
Film Hitler döneminde oluşturulan Yahudi kamplarında yaşananlardan ve bunlara şahit olup olanlara inanamayan belki de inanmak istemeyen bir çocuktan bahsediyor.
Babası rütbeli bir asker olan Bruno Berlin'de olanlardan habersiz yaşayan 8 yaşında bir çocuk. Lüks içinde yaşayıp, arkadaşlarıyla oyun oynamaya bayılan Bruno babasının asker oluşuyla da büyük bir gurur duyuyor. Günün birinde bir Yahudi kampının başına geçmek üzere görevlendirilen babası sayesinde ailecek başka bir eve taşınıyorlar ve tüm aile karşılaştıkları şeyler yüzünden resmen kabuk değiştiriyor.
Ablası tam bir Yahudi düşmanı olup çıkıveriyor. Annesi kamptaki Yahudilerin fırınlara sokulup yakıldığını öğrendiğinde dünyası yıkılıyor. Babası ise anlam veremediğim, aklımın, mantığımın almadığı bir soğukkanlılıkla görevine devam ediyor.
Yeni eve bir türlü alışamayan ve arkadaşsız çok sıkılan Bruno'nun mutfaklarına sebze getiren adamın neden pijamayla dolaştığını sorgulamasıyla başlayan günleri evden kaçıp kampta kalan bir çocukla karşılaşmasıyla değişiyor. Çocuk saflığıyla Shimuel'in anlattıklarını bir türlü kabullenemeyen Bruno bir süre sonra ona yemek de götürmeye başlıyor. Günün birinde babasının kaybolduğunu öğrenince kampa girip babasını birlikte aramayı teklif ediyor.
Böylece Shimuel'in ona getirdiği, hep pijama zannettiği numaralı esir üniformalarından birini üzerine geçirip kampa giriyorlar. Birlikte koğuş koğuş Shimuel'in babasını ararlarken birden askerler tarafından sürüklene sürüklene bir yere götürülüyorlar. Öyle korkuyorlar ki birbirlerine tek söz bile edemiyorlar.
Gittikleri yerde üzerlerindekileri çıkarmaları isteniyor. Çırılçıplak onlarca Yahudi büyük bir korkuyla kapalı bir odaya alınıyor ve üstlerine kalın demir kapılar kapanıyor. Tepelerinden aşağıya dökülen barutla birlikte dünyamızın belki de en büyük insanlık suçu onlarca defa işlenip duruyor.
Bu sahne tüylerimi öylesine diken diken etti ki hissettiklerimi anlatabilecek kelime bulamıyorum. Hiçbir şey bu yapılan caniliğin nedeni olamaz. Nasıl böylesine insanlıktan çıkılabildiğine anlam veremiyorum. O kampları gezip gördüm. Resimlerine bakarken, kaldıkları odalarda gezerken bunları yapanlara lanet edip durdum. Bu dünyada eğer bir ceza mekanizması varsa ceza çekmesi gereken yegane kişiler bunları yapanlardır bence.
Bu filmde caniliği, saflığı ve ölümü göreceksiniz. Dayanırım diyorsanız iyi seyirler dilerim.
Konuyla İlgili Düşüncenizi Yorum Bölümünde Paylaşabilirsiniz