Hasankeyf adını sesli söylediğimde içimi bir hayranlık ve ardından büyük bir hüzün kaplıyor. Gidip görebildiğim için büyük bir mutluluk duyuyorum. Yurdumuzun muhteşem tarihi, barındırdığı medeniyetler, farklı yapılar geliyor gözlerimin önüne. Fakat ardından Hasankeyf'in yok olacağı geliyor aklıma. Evet, halen yok olmaması için çalışmalar yapılıyor ama oradayken anlatılanlara bakılırsa yapılacak barajın neredeyse son aşamalarına gelinmiş ve iptal olması olasılığı yok.
Hasankeyf adının nereden geldiğinden bahsedelim biraz. Ortaçağ İslam tarihçileri tarafından "HISN KEYFA" adıyla bilinen şehrin birkaç adının daha olduğu tarihi kayıtlardan anlaşılıyor. Doğal kayalardan oluşan sarp kalesi ve korunmaya elverişli coğrafi yapısı nedeniyle bu adı aldığı sanılıyor. İslam coğrafyacısı Yakut el-Hamevi, buraya Hısn Keyba da dendiğini ve bunun Ermenice'den geldiğini sandığını söyler.
Roma tarihçileri buraya Kipas, Cehpa veya Ciphas adlarını vermişlerdir. Süryanice'de kaya taş anlamına gelen "kifa" kelimesinden dolayı bu adın verildiği de söylenmektedir. İslami kaynaklara göre burası "Hısn Luğub" adıyla biliniyordu. Osmanlı belgelerinde ise "Hısnkeyf" olarak geçmektedir. (Kaynak: http://hasankeyf.itgo.com/bilgiler) Tüm bu bilgileri Zeynel Bey Türbesi'ne ayak bastığınızda etrafınızı saracak olacak çocuklardan da dinleyebilirsiniz. Ezberleri oldukça kuvvetli ve işi kapmışlar. Gelen her medeniyetin buraya kendi dilinde bir isim koyması, her birinin burada ikamet etmeleri, bu güzel kentin aslında ne kadar önemli olduğunu gösteren farklı bir nokta.
Hasankeyf adının nereden geldiğinden bahsedelim biraz. Ortaçağ İslam tarihçileri tarafından "HISN KEYFA" adıyla bilinen şehrin birkaç adının daha olduğu tarihi kayıtlardan anlaşılıyor. Doğal kayalardan oluşan sarp kalesi ve korunmaya elverişli coğrafi yapısı nedeniyle bu adı aldığı sanılıyor. İslam coğrafyacısı Yakut el-Hamevi, buraya Hısn Keyba da dendiğini ve bunun Ermenice'den geldiğini sandığını söyler.
Roma tarihçileri buraya Kipas, Cehpa veya Ciphas adlarını vermişlerdir. Süryanice'de kaya taş anlamına gelen "kifa" kelimesinden dolayı bu adın verildiği de söylenmektedir. İslami kaynaklara göre burası "Hısn Luğub" adıyla biliniyordu. Osmanlı belgelerinde ise "Hısnkeyf" olarak geçmektedir. (Kaynak: http://hasankeyf.itgo.com/bilgiler) Tüm bu bilgileri Zeynel Bey Türbesi'ne ayak bastığınızda etrafınızı saracak olacak çocuklardan da dinleyebilirsiniz. Ezberleri oldukça kuvvetli ve işi kapmışlar. Gelen her medeniyetin buraya kendi dilinde bir isim koyması, her birinin burada ikamet etmeleri, bu güzel kentin aslında ne kadar önemli olduğunu gösteren farklı bir nokta.
Hasankeyf'in içine ulaşmadan önce ziyaret etmeniz gereken yer Zeynel Bey Türbesi.
Türbe, 1462 - 1482 yılları arasında Hasankeyf'e hakim olan Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın, Otlukbeli Savaşı'nda yaralanıp burada ölen oğlu Zeynel Bey için yaptırılmıştır. Anadolu dışı mimari ve süslemesiyle tek olan yapı, plan, tuğla malzeme ve bezeme yönünden Azerbaycan'ın 1322 tarihli Berde Kümbeti ile benzer özelliktedir. Kuruluşu ve bezemesiyle Azerbaycan ve Türkistan yöresi anıt mezarlarının etkisi görülen Zeynel Bey Türbesi, dıştan silindirik görünüşüne karşılık, içten sekizgen planlıdır. Gövde yüzeyinde firuze ve lacivert renkli sırlı tuğla kaplamalarla mozaik çinilerden oluşan bitkisel ve geometrik dekorasyonun yanı sıra, "Allah, Muhammed, Ali, Ahmed" kelimelerinden oluşan kufi hatlı Arapça yazıya da yer verilmiştir. Yukarıdan aşağıya doğru izlenen ma'kili yazılar, koyu lacivert ve firuze renkli sırlı tuğlaların dikey istifiyle oluşturulmuştur. (Okuduğunuz bu açıklama Zeynel Bey Türbesi'nin hemen önündeki bir yazıdan alıntıdır.)
Sağda 'Profesyonel Yerel Rehber'imiz Zeynel görünüyor. Bizlere esprileriyle, güzel anlatımıyla güzel bir Hasankeyf turu yaşattı. Bir kez de buradan teşekkür edeyim.
Yapının güzelliğine benim kadar siz de hayran kalmışsınızdır herhalde.
Dicle Nehri üzerinde gördüğünüz bu kalıntılar eskiden bir köprüymüş. Ele geçirilen bir kaynaktan öğrenildiğine göre köprü açılıp kapanabilme özelliğine sahipmiş. Açılıp kapanabilen bu ahşap bölüm, düşman şehre saldıracağı zaman açılarak düşmanın şehre girmesi engellenirmiş. Köprünün solunda yıkılmadan kalmış olan ayağının üzerinde bir ev var resme yakından baktığınızda göreceksiniz. Burada yaşayan ailenin taa Osmanlı'dan kalma tapusu varmış ve oradan çıkmak için oldukça yüklü bir para istiyormuş. Neden çıkıyorlar derseniz baraj yapıldığında suyun yüksekliği resimde gördüğünüz minarenin neredeyse tepesine kadar olacakmış.
Nerede olduğunuzu unutup tekrar bu manzaraya baktığınızda kendinizi bir an için Kapadokya'da sanmanız çok mümkün. Ben o hisse çok kapıldım. Resimlerde gördüğünüz her mağarada eskiden aileler yaşıyormuş. Günümüzde ise mağarada yaşayan tek bir aile var. Rehberimiz Zeynel orada yaşadıklarının kanıtı olarak, çanak antenlerini bize gösterdi ;)
İşte bu kaya yapısını görmek beni anında Kapadokya'ya götürmeye yetti. Bilirsiniz turlarda bu yapıları görmeye bizleri özellikle götürürler. Kapadokya yazılarım için tık tık.
Resimdeki bu minareyi unutmayın lütfen diğer minare resminin altında yeni bir efsane sizleri bekliyor olacak :)
Bu güzel kızımızın utanarak verdiği pozun fonunda bulunan maviye boyanmış şey, sıcak gecelerde Hasankeyflilerin hatta tüm Güneydoğu Anadolu halkının yatağı. O sıcaklarda evin içinde uyumak ne zordur tahmin edersiniz. Onlar da genellikle evlerinin damında konumlandırdıkları yataklarında, yıldızlı bir gökyüzüyle güne elveda diyorlar. Bu yatakların mavi renge boyanmasının en büyük nedeni de akreplermiş. Akrepler renk körü olduklarından maviyi kırmızı görüp, yataklara yaklaşmaz hatta kaçarlarmış. Rehberimiz Zeynel'in dipnot olarak paylaştığı bir not ise buralarda insanların genellikle akrep yüzünden değil, damdan düşmekten öldükleriydi. Güneydoğu Anadolu sayesinde "Damdan Düşme Sendromu" adı verilen bir durum tıp literatürüne geçmiştir.
Baraj bittikten sonra su seviyesi işte bu minarenin ses sistemine kadar gelecekmiş.
Efsanemize gelecek olursak; Sultan Süleyman Camii minaresi, daha inşaat halindeyken usta ile kalfa arasında bir anlaşmazlık çıkar. Çıkan kavga sonucu usta çırağını kovar. Kovulan çırak bu işe çok bozulur. İnat olsun diye El Rızk Camii'nin minaresini yapmayı üstlenir. Ustasından daha güzel bir minare yapıp ona başarısını gösterecektir. İkisi de minareleri yapmaya başlarlar ve ikisi de çok beğeni toplar. Ancak kalfanın gizli tuttuğu bir şey vardır. Minareler birbirine çok benzese de kalfanın yaptığında güzel desenler bulunmaktadır. Usta minaresini bitirmek üzereyken merakına yenik düşüp kalfasının yaptığı minareyi görmeye gider ve ne görsün, kalfası minareyi bitirmiştir.
Kalfasını minarenin tepesinde gören usta, minareyi nasıl bu kadar çabuk bitirdiğini öğrenmek için onun yanına çıkar fakat çıktığında kalfasını bulamaz. Kalfa çoktan aşağıya inmiş ve onu izlemektedir.Gözlerine inanamayan usta ona nasıl onu görmeden aşağıya indiğini sorar. O da yaptığı diğer merdivenden indiğini söyler. Aşağıdan çıkanlar tarafından asla fark edilmeyecek şekilde yapılmış olan merdiveni ancak yukarıda fark edebilen usta kalfasının bu becerisi ve kendisini geçmesini gururuna yediremeyerek minarenin tepesinden aşağıya atlar. Böylece kendi minaresi de öylece yarım kalır.
Efsane bir tarafa El Rızk Camii'nin minaresi mimari açıdan üstün bir inşaat tekniği barındırmaktadır.
Dağın eteklerinde gördüğünüz yapılar. Baraj yapıldığında evlerinden taşınması gereken Hasankeyf halkı için yapılmış. İnsanların evlerinden çıkarılmaları ne kadar kötüyse alıştıkları yapıdan çok çok uzak bir yerde yaşamaları da o kadar zor bence. Çünkü her biri bahçeli evlerde kendilerine göre bir ortam oluşturmuşken şimdi apartmanlarda yaşayabilecekleri söyleniyor.
İşte kemerin ayağındaki tapulu ev
Hasankeyf'teki mağara evleri çok farklı özellikler barındırıyor. Çoğunluğu sade ve 1-2 odalıyken yükseklerdeki mağaraların bazılarının iki katlı (dubleks) hatta üç katlı (tribleks) olanları var.
Üstte gördükleriniz mağaraların içerisinde bulunan, bakliyat, kuruyemiş, kuru incir vb küflenmemesi için saklandıkları dolaplar. Altındaki resimde ise kararmış bir tavan görüyorsunuz. Biz gezerken görsek zarar vermişler tarihe derdik meğerse özellikle isleniyormuş bu tavanlar. Bu işlem yapılmazsa taşlar zamanla toz toz dökülürmüş yere.
Bu güzel sunum keyifli bir Hasankeyf gezisinden sonra bonus oldu bizim için. Hilve kahvesi; içerisine öğütülmüş ceviz ve bal ilave edilerek yapılan bir Türk Kahvesi. En azından ben anlatılanlardan öyle anladım :) Ama çok değişik kahveler içtik ben ne yapayım.
Nerede olduğunuzu unutup tekrar bu manzaraya baktığınızda kendinizi bir an için Kapadokya'da sanmanız çok mümkün. Ben o hisse çok kapıldım. Resimlerde gördüğünüz her mağarada eskiden aileler yaşıyormuş. Günümüzde ise mağarada yaşayan tek bir aile var. Rehberimiz Zeynel orada yaşadıklarının kanıtı olarak, çanak antenlerini bize gösterdi ;)
Resimdeki bu minareyi unutmayın lütfen diğer minare resminin altında yeni bir efsane sizleri bekliyor olacak :)
Bu güzel kızımızın utanarak verdiği pozun fonunda bulunan maviye boyanmış şey, sıcak gecelerde Hasankeyflilerin hatta tüm Güneydoğu Anadolu halkının yatağı. O sıcaklarda evin içinde uyumak ne zordur tahmin edersiniz. Onlar da genellikle evlerinin damında konumlandırdıkları yataklarında, yıldızlı bir gökyüzüyle güne elveda diyorlar. Bu yatakların mavi renge boyanmasının en büyük nedeni de akreplermiş. Akrepler renk körü olduklarından maviyi kırmızı görüp, yataklara yaklaşmaz hatta kaçarlarmış. Rehberimiz Zeynel'in dipnot olarak paylaştığı bir not ise buralarda insanların genellikle akrep yüzünden değil, damdan düşmekten öldükleriydi. Güneydoğu Anadolu sayesinde "Damdan Düşme Sendromu" adı verilen bir durum tıp literatürüne geçmiştir.
Baraj bittikten sonra su seviyesi işte bu minarenin ses sistemine kadar gelecekmiş.
Efsanemize gelecek olursak; Sultan Süleyman Camii minaresi, daha inşaat halindeyken usta ile kalfa arasında bir anlaşmazlık çıkar. Çıkan kavga sonucu usta çırağını kovar. Kovulan çırak bu işe çok bozulur. İnat olsun diye El Rızk Camii'nin minaresini yapmayı üstlenir. Ustasından daha güzel bir minare yapıp ona başarısını gösterecektir. İkisi de minareleri yapmaya başlarlar ve ikisi de çok beğeni toplar. Ancak kalfanın gizli tuttuğu bir şey vardır. Minareler birbirine çok benzese de kalfanın yaptığında güzel desenler bulunmaktadır. Usta minaresini bitirmek üzereyken merakına yenik düşüp kalfasının yaptığı minareyi görmeye gider ve ne görsün, kalfası minareyi bitirmiştir.
Kalfasını minarenin tepesinde gören usta, minareyi nasıl bu kadar çabuk bitirdiğini öğrenmek için onun yanına çıkar fakat çıktığında kalfasını bulamaz. Kalfa çoktan aşağıya inmiş ve onu izlemektedir.Gözlerine inanamayan usta ona nasıl onu görmeden aşağıya indiğini sorar. O da yaptığı diğer merdivenden indiğini söyler. Aşağıdan çıkanlar tarafından asla fark edilmeyecek şekilde yapılmış olan merdiveni ancak yukarıda fark edebilen usta kalfasının bu becerisi ve kendisini geçmesini gururuna yediremeyerek minarenin tepesinden aşağıya atlar. Böylece kendi minaresi de öylece yarım kalır.
Efsane bir tarafa El Rızk Camii'nin minaresi mimari açıdan üstün bir inşaat tekniği barındırmaktadır.
Dağın eteklerinde gördüğünüz yapılar. Baraj yapıldığında evlerinden taşınması gereken Hasankeyf halkı için yapılmış. İnsanların evlerinden çıkarılmaları ne kadar kötüyse alıştıkları yapıdan çok çok uzak bir yerde yaşamaları da o kadar zor bence. Çünkü her biri bahçeli evlerde kendilerine göre bir ortam oluşturmuşken şimdi apartmanlarda yaşayabilecekleri söyleniyor.
İşte kemerin ayağındaki tapulu ev
Hasankeyf'teki mağara evleri çok farklı özellikler barındırıyor. Çoğunluğu sade ve 1-2 odalıyken yükseklerdeki mağaraların bazılarının iki katlı (dubleks) hatta üç katlı (tribleks) olanları var.
Üstte gördükleriniz mağaraların içerisinde bulunan, bakliyat, kuruyemiş, kuru incir vb küflenmemesi için saklandıkları dolaplar. Altındaki resimde ise kararmış bir tavan görüyorsunuz. Biz gezerken görsek zarar vermişler tarihe derdik meğerse özellikle isleniyormuş bu tavanlar. Bu işlem yapılmazsa taşlar zamanla toz toz dökülürmüş yere.
Bu güzel sunum keyifli bir Hasankeyf gezisinden sonra bonus oldu bizim için. Hilve kahvesi; içerisine öğütülmüş ceviz ve bal ilave edilerek yapılan bir Türk Kahvesi. En azından ben anlatılanlardan öyle anladım :) Ama çok değişik kahveler içtik ben ne yapayım.
Konuyla İlgili Düşüncenizi Yorum Bölümünde Paylaşabilirsiniz